24 Eylül 2014 Çarşamba

Ne kadar adaletsiz değil mi? BİR BİRA DAHA LÜTFEN!

Bugün bir takside kahverengi (burada siyah daha havalı dururdu ama gözlüklerim kahverengi) kalın camlı gözlüklerimin ardında ağladım. Öylesine boş boş ağladım. O anda ne düşünmekte olduğumu gayet iyi hatırlıyorum. Hayatıma dokunan kadınların lafları dönüp duruyordu kafamda.

Komisyon toplantısında doğum izninden dönmüş bir meslektaşımla sohbet ediyorduk bugün, nasıl gidiyor bebek sohbetlerinden birini yapıyorduk. Emziren anne mülayimliği vardı üzerinde, hafif tombullaşmış yanaklarında…

İçtenlikle “çalışırken hep kendime benim ne işim var burada diye soruyorum” dedi, “geçecek mi” diye sordu, hani büyüdükçe geçecek mi… Geçecek demek isterdim, ama diyemedim sadece biraz hafifleyecek dedim, hani okula başlayacak ve onun da kendi hayatı olmaya başlayacak, o zaman hafifleyecek…

Erkeklerin hayatlarının hiçbir döneminde böyle bir vicdani muhasebeye düşmüyor olmaları ne kadar adaletsiz değil mi?

Sabahtan başka bir toplantım vardı, on senedir beraber çalıştığım arkadaşlarım. İkisi kadın. Ve benim gibi yurtdışı ile çalışmıyorlar, satışın içinde göbeğindeler ve piyasayı benden iyi biliyorlar. Öğlen yemekte dediler ki artık “yeni Türkiye” her yerde hissediliyor, artık sektörde kimsenin kadına tahammülü kalmadı. Kariyer? Hayır… Bunu destekleyici bir laf ise bir erkekten gelmişti hem de bu konuşmamızın daha birkaç dakika evvelinde , “görüştüğümüz mühendis arkadaş çok iyiydi, bizimle çalışmayı çok istedi ama ben şimdi eli yüzü düzgün kızı nasıl sokayım fabrikalara, o sanayi bölgesindeki adamlarla muhatap edeyim?”

Erkeklerin hayatlarının hiçbir döneminde böyle bir bariyer ile karşılaşmamaları ne kadar adaletsiz değil mi?

Kitap kulübünde psikolog bir arkadaşım var, Deniz. Aslında burayı okuyordu ve kulüpten bahsedince ben, katılmak istedi. Bu aralar pişman mıdır diye düşünmekteyim zira her toplantı bir çeşit kadın terapisine dönüştüğü için ne zaman birimiz çocukluğumuza insek, Deniz’den uzman görüşü almanın peşine düşüyoruz. Hani yakında açılır kapanır psikolog divanlarımızı (böyle bir şey var mı bilmiyorum, yoksa da bizim kulüp kadınları için icat edilse fena olmaz)toplantıya getireceğiz, derinlere iner gibi olduk mu hop açacağız Deniz’in önüne ve "analiz et beni bacım" diyeceğiz. Bu ay Virginia Woolf’tan “Kendine ait bir oda”yı okuyoruz. Deniz kitabın bir fotoğrafını çekmiş ve instagrama koymuş altına da yazmış: “Bir kadın kurmaca yazacaksa, parası ve kendine ait bir odası olmalıdır” diyen Virgina Woolf’a eklemek istediğim bir nokta var 2014 senesinden bir de insanın zamanı olmalı! 
Ben de “hatta önce zamanı olmalı:)” diye ekledim.

Erkeklerin hayatlarının hiçbir döneminde ev, eş, iş, çocuk çokgeninde sıkışarak kendine ait boş zamanlar yaratmak konusunda kadınlar kadar sıkıntı duymaması ne kadar adaletsiz değil mi?

Bu aralar şirkette seyahat prosedürleri değişti, daha uygun fiyatlı uçak hangisi ise ona bilet alınıyor. Hoş ben zaten buna dikkat ederdim, alman patronun cebinden az para çıkması konusunda böyle saçma bir refleksim var. Ama uyarı geldi ya genele, daha bir dikkat eder oldum. Neyse haliyle erkenden damladım havaalanına. Akşam yemeği için ıvır zıvırla karnımı doyurmak istiyorum zira gün içine yeterince duygusal işkenceye maruz bıraktım kendimi, duygularımı yemenin kimseye bir zararı olmaz, benden ve pörtleyen göbeğimden başka kimseye…  Bir bira yanına biraz patates, çok bir şey istemiyorum. Yumuşak koltuklu bir cafe’ye oturdum. Bira patateste kampanya var, menüyü fazla kurcalamadan kampanyayı gösterdim, bundan istiyorum dedim. Garson bana baktı ama bira büyük dedi. Peki kaçlık dedim, biliyorum 70 cc’lik, ilk kez oturmuyorum buraya. Derdim karar vermek için zaman kazanmak. 70’lik dedi, büyük olurmuş. Ben iki nokta arası mesafeyi tayin etmekte zorlanabilirim, ama arpa suyunun 33’lüğü ile 70’liği arasındaki farkı bilirim, demek istedim. Demedim (diyemedim) “a öyle mi, peki 50’lik olsun” dedim. Niye bilmiyorum, DENİZZZ niye?!!

Erkeklerin hayatlarının hiçbir döneminde biralarının miktarları hakkındaki kararlarının sorgulanmaması ne kadar adaletsiz değil mi?

GARSON! BİR BİRA DAHA LÜTFEN!





37 yorum:

Sittirella dedi ki...

Çok affedersiniz; ''Adaletine kafam girsin dünya!''
Uzuuun uzun yazmak isterdim ama bu cümle özetler her şeyi Yeliz :(

Pratik Anne dedi ki...

Damardan girmissin ve cikmissin Yeliz. Kadin olmanin, kiz olmanin hakaret sayildigi bir kulturde adalet aramak abesle istigal.

Asortik Krep dedi ki...

Yemeğime ve içkime karıştırtmam, en az giyeceğim kadar :)
Bir de ukala dümbeleği servis elemanlarından hiç hoşlanmam, bozarım. Laf soktuğumu da ancak hesabı alıp ben dükkandan çıkınca anlar bazıları ,o kadar da sevecen yaklaşırım..

Akşam sefası dedi ki...

Çok sevdim yine bu postu. Her zaman yazmıyorum, yırtık dondan çıkar gibi olmamak adına. Ama hey yazını okuyorum. Bak sen diye bile hitab edebiliyorum. Samimiyetten. Ama buna yazacak bir cevabım var. Neden 70 lik yada 50 lik almadın biliyor musun? Çünkü bira soğuk içilir, bitirdikçe yeniden ve yeniden alacağın içindir.. Ben öyle yapıyorum..

Yasemin dedi ki...

Bende ulu orta ağlarım, ağlıyorum inan.. işte bu hale!

Nehir'in Annesi dedi ki...

cok cok begendim bu yazinizi ve hepsine katiliyorum... malesef kadin olmak, anne olmak, calisan anne olmak cook zor hele bu ulkede isimiz kolaylastirilmaz aksine zorlastirilirken...

yeliz dedi ki...

al benden de o kadar!

yeliz dedi ki...

doğru vallaha, son çırpınışlarımız:(

yeliz dedi ki...

Ben sana hastayım zaten büyüyünce senin gibi olmak istiyorum:)

yeliz dedi ki...

estağfurullah yaz yav çok mutlu olurum:) evet bak bu konuda haklısın, biranın soğuğu makbuldür:)

yeliz dedi ki...

ben de:( böhüüüü

yeliz dedi ki...

evet hep zor bizim ülkemizde daha da zor:(

Cebimdeki renkler dedi ki...

Hepimiz bütün kadınlar kimi zaman sadece ağlayarak sessizce isyan ediyoruz herşeye. Iyi ki aglayabiliyoruz ama o kafamizdaki susmayan sesler yok mu? Kimi zaman deliliğin sınırında sanıyorum ya da buluyorum kendimi. Sen?

Hüma Kuşu dedi ki...

dibine kadar katılıyorum maalesef adaletsiz... bir de üstüne sanki dünyanın tüm yükünü taşıyorlarmış gibi, biz de tüm bu handikapları, duygusal gelgitleri sırf bizde bir sorun olduğundan yaşıyormuşuz gibi... üf bak yine sinir oldum.

fermina daza dedi ki...

Yazıyı çok beğendim Yeliz, ben de birayı 50'liğe çevirirdim anında. Babamla bir yere oturduk geçenlerde, akşamüstüydü. Bir şişe bira içeyim dedim, babam da "Buzlu çay söyle bana" deyip tuvalete gitti. Tahmin et bira kimin önüne, çay kimin önüne kondu. Kocamla oturuyoruz, ben bir duble rakı içeyim, o da bira içecek; rakı hep erkek tarafının önüne bırakılır, hep. Biliyorum çok korkunç şeyler değil bunlar ama ne babam ne kocam farkediyor, ben ediyorum.

Unknown dedi ki...

evet ya sen nasıl oldu da birayı 50'liğe çevirdin, şaşırdım gerçekten.. Çarşamba yat bakalım Yeliz, neden? diyelim:))
dip not: tabii ki pişman değilim:))

yeliz dedi ki...

aynen hele bir kitap okuyorum şimdi sırça fanus yeminle sylvia plath'ın neden intihar ettiği konusunda empati sınırındayım, allah muhafaza:)

yeliz dedi ki...

hah erkek milletine sorsan ev geçindirme sorumluluğu. E biz ne halt ediyoruz? keşke benim de tek sorunum ev geçindirmek olsaydı...

yeliz dedi ki...

hah aklıma ne geldi. İlkerle akşam bara filan gidiyoruz, araba kullanacak diye alkolsüz kokteyle filan söylüyor, ben şişe bira tabii ki:) ve bil bakalım hep aynı şey hahahah bira onun önüne... kadınların kaderi bu:)

yeliz dedi ki...

ay diyelim vallaha deniz ya neden ya:)) ay çok sevindim pişman olmamana var ya her psikolojik travmada gözler sana çevriliyor ya gayri ihtiyari yazık kadına diyorum, sen seanslardan çık başka delilerin arasına gir... mesleki deformasyona uğratacağız seni yakında:)

Bak Bu Harika dedi ki...

ne kadarda gerçekleri yansıtan bir yazı yazmışsın. Seni izlemeye aldım. Ben de bloğuma beklerim.

www.bakbuharika.com

Itır dedi ki...

hüzünlü ve o kadar da güzel bir yazı..neden güzel çünkü güzel ifade edilmiş..yoksa içerik malesef moral bozucu..ne zamandır bloglara bakmıyordum..sana dadandım bugün..seviyorum anlatımını :)

yeliz dedi ki...

tşkler:)

yeliz dedi ki...

Itırcım biliyor musun ben de uzun zamandır bloglara bakmıyordum, birkaç çok sevdiğim ve sık sık yazan blogger'lar hariç... ve o beş taneyi geçmeyecek sayıdaki blogla dönüp duruyordum hatta blogrollumu bile silmiştim. Sonra burayı okuyanlardan tavsiye istedim, bana biraz sık yazan her telden çalan blog deyiverin dedim, pek güzel oldu. benim için yeni keşifler oldu ve tekrar blog okumayı sever oldum. Anlıyorum yani seni:) bir de insan okudukça yazmak, yazdıkça okumak istiyor:) güzel sözlerine de çok teşekkürler:)

Ayşe'nin Kozası dedi ki...

Sevgili Yeliz,benim bloğumuda sevdiklerinin arasına koymuşsun,biliyor musun senin bloğundan beri tıklanıp okunma sayım artmış, yazı yazmayı çok seviyorum,okunmakta bunun parçası ,teşekkür etmek istedim,geç de olsa...

yeliz dedi ki...

Ben de seni okumayı çok seviyorum hep yaz hep okuyalım sevgiler:)

Öykücü dedi ki...

Annem üniversite mezunu bir kadın.Teyzem doktor.Benim dedem 1970lerde kızlarını tek başlarına Erzurumdan İstanbula okumaya gönderen bir adamdı.Annem de bu babanın kızı elbette.

Ama annem bile akşam eve gelme saatinde benim ve erkek kardeşimin arasında ayırım yapardı.Ben daha erken gelmek zorundaydım.Kardeşim her zaman daha özgür oldu.

Kızımı doğurup kolllarıma aldığım an, emzirdiğim zamanlar harici kadın olmanın bir ayrıcalığını görmedim.Hep cefa hep cefa.


Yazın da tuz biber ekti.Ama bu duruma düşmemizin bir sebebinin de yine biz kadınlar olduğumuzu düşünüyorum.En çok biz birbirimizi inceliyoruz, didikliyoruz.

Sevgiler.

yeliz dedi ki...

Çok haklısın. Kadınların dayanışması çok önemli ama bizi ayrıştırmak işlerine geliyor:(

Benden Bizden dedi ki...

Şu dizeler geldi önüme, tam da bununla bağlantılı:

KADINIM BEN
Kadınım ben
Minicik yüreğinde
Dünyayı taşıyan
Elleri hamur kokan
Kırılgan, alıngan…
Gözyaşları içinde gizli
Biraz çocuk biraz anne
Biraz deli
Aşkın her hali
Tutkulu, düşbaz
Haylaz bir kadınım ben
İncitmeyin beni
Giydiğim fistanlar bile çilekli
Bedenimin ne önemi var ki
Benim hazinelerim
Yüreğimde gizli
Can Yücel

Gulcin dedi ki...

Bu aralar cok takiliyorum bu konulara yeliz. Sirkette kadin toplantilari oluyor onun da etkisi sanirim. Ama kariyerimde, hayatimda her yerde her ne kadar asla buna izin vermeyecegimi dusunsem de hissediyorum bunlari. ve ben de agliyorum. Haksilzik bu! Gecen istanbulda havalanina giderken taksiye bindim. Taksici amca dedi ki kacta varacaksin eve. 12 civari falan dedim. kadin basina o saatlerde zor olmayacak mi dedi. Olmayacak dedim. Insan olarak zor yarin ise gidecegim icin kadin olarak ekstra zor degil. kim olursa olsun kendilerinde bunu soyleme hakkini bulmalarina bile sinir oluyorum.

gecen yil bence sirketteki en basarili insanlardan olan 2 kadin arkadasim degisen tempoda (artan diyelim tabi ki) cocuklarina zaman ayiramadiklari icin isten ayrilmak zorunda kaldilar. Bir tanesi giderken bana sarildi, polonyali Gulcin dusuncesiz calisabildigin gunlerin tadini cikar dedi. Cok ozleyeceksin o zamanlari dedi. Bu haksizlik iste. haksizlik.

Sittirella +1 diyerek sozlerime son verecegim. Yazasim gelmis kusura bakma ya :)
ama bu ara cok bunaldim cok bunlardan :(

xeyno dedi ki...

biliyor musunuz hanimlar, yogun calisma saatlerinin de tek sebebi bencil erkekler ve ataerkil sistem aslinda. hadi birakin beyleri isten sonra eve gitmek, alisverisi araya sikistirmak, hemen cocugu almak, eve gelmek, yemek yapmak, banyo yaptirmak, giydirmek uyutmak, okula hazilamak, bulasiklari yikamak, varsa pikniklik birseyler hazirlamak, camasirlar dolmus gece onlari makinaya atmak (ki bu diger aksam geldiginde onlari asmak ve bir diger aksam kurmuslari katlamak ve bir diger aksam utulemek demek) ve cocuguna vicdanindan dolayi bir kitap okuyabilmek, esinde iki laf edebilmek, azicik uyumak gibi sorumluluklari olsaydi calisma saatleri 16.00 da biterdi!!! cok acimasiz bu sistem cookk, ama en acimasizi bizim anne ve babalarimiz! kiz cocugunuz varsa, calisiyorsani ve eviniz temiz topluysa bence kendinizi bir daha sorgulayin!!!

Adsız dedi ki...

Çünkü kadınlar erkeklerden daha güçlü! Kadınların çektiği yükü çekemezdi, kadınlar kadar organize olamaz hem çocuk hem ev hem işi yürütemezlerdi. Maalesef bu maddeler daha çok çeşitlenebilir ve uzar:( ama neden kadın?NEDEN? Belki de yaradılıştan...

Adsız dedi ki...

Karşılaştırmalar,örnekler, anlatım hepsi çok iyiydi.sonuna kadar dikkatle okuduğum bi yazı oldu bu.veee kesinlikle katılıyorum.artık kadın olmak daha zor.

yeliz dedi ki...

Çok güzrl çok bayıldım tşkler

yeliz dedi ki...

Of çok etkilendim ben de defalarca düşündüm bırakmayı:(

GeCe dedi ki...

Bu yazıyı kaçırmışım blogcuannede görünce geldim. Benim de zaman zaman keşkelerim oluyor ama şimdi bunu deşmenin sırası değil. İlginç birsey bahsedeceğim 3 yıl kadar slovakyada yasadık ve o ülkeyle ilgili sevdiğim az sayıdaki şeylerden biri kadınların durumu idi. Orda kadınlar toplumda üstün güç konumunda, bizdeki erkeklerle aynı. Kıcalar onların sözlerini dinlemek zorunda, her işi yaparlar, kadın ne derse o olur, istediği gibi giyinir dolaşır ve toplumda en çok kadınlar göze çarpar. Bunun nedeni belki de erkeklerin sarhoş ve tembel oluşları bilmiyorum, belki de komünizmden kalan bir alışkanlık. Sonuçta o durum da biraz can sıkıcı keşke denge olsa herseyde olduğu gibi en sağlıklısı o

mustafa dedi ki...

anlatım guzel ama icerik yok.adeta kadin olmaktan rahatszlık sezdim.yakinilan 'adaletsizlik'se, bu bira yahut rakida mi aranir! 12-13 yasinda 50 lik 60 lik adamlarla evlendirilen cocuklarin hayatinda aranir.adaletsizlik tek basina sanayi bolgesine gidemiyor olmasinda degil hicbir dahli olmadigi halde tecavuze ugramasinda aranir,yasadigi fecaati anlatack kimseyi bulamamasnda,bulsa bir ise yaramamasnda aranir.adaletsizlik buyuk basarilar elde ettigi halde torpilli olmadigi icin işsiz kalmasinda aranir.emekci kadinlarin her gun sabahin korunde -cocugunu arkasnda birakip- baskalarini zengin etmek icin uykusuz kostururken varlikli kadinlarin istedigi saatte kalkip istedigi işte istedigi kosullarda calisabilmelerinde aranir adaletsizlik.dedigm gibi anlatim guzel ama icerik şeyma subası:) umarım dunyadaki butun kadinlarin sorunu bir gun bu yazidaki gibi/kadar olur.